Sahi biz kime oy vereceğiz?
Bana göre demokratik rejimleri vazgeçilmez kılan en önemli unsur seçme ve seçilme hakkıdır. Siyasi katılım seçme ve seçilme haklarınızı kullanarak sağlanır. Sözkonusu haklar bir nimetse bize düşen sadece ilan edilen tarihte seçim sandığına giderek oy kullanma zahmetine katlanmak olacaktır.
Yerel seçimlerde biz kime oy vereceğiz diye soranlara bir önerim olacak. Yapacağı hizmetleri değil de, kendisini aday gösteren siyasi elitlerin resminin altına bana gösterdiğiniz teveccühe layık olmak için çalışacağım diyen biatçı yalakalara değil. Duygulara oynayan içi boş partizanlara da değil. Tabiki, başka partiden aday olmasına râmen ideolojik sembol ve işaretlere dayanarak pavyon, pavyon dolaşıp, hafif meşrep kıvırtarak pavyon sarhoşu çakallara bozkurt işareti yaptırmakla siyaset yaptığını sanan hamasetçilere de değil. Ne olduğu, kim olduğu belinen, Başkan Rezzak Sülün “sürün yavrum sürün” mantığıyla hareket edecek popülist siyasetçilere de değil. Soyunda, sopunda demokrasi ve insan hakları alanında sicili olan siyasi sabıkalılara da değil. Cenaze namazlarına katılmayı alışkanlık haline getirip, Cuma günleri Camii, Camii dolaşan din istismarcılarına da değil. Neticeye, sâadete dön diyecekler olursa, siyasetin Zübük-zâdelerine kesinlikle oy vermeyeceğiz derim.
Ona rağmen, hâlâ daha kime oy vereceğiz diye soranlar olacaksa?
Yerel dinamikleri dikkate alan hizmet erbabı, ufku geniş, vizyon ve misyon sahibi, etnik ve kültürel aidiyetler üzerinden siyaset yapmayan adayları seçeceğiz derim. Medeniyete dair, modernite ve teknolojinin imkanlarını kullanarak, yaşadığımız kentleri köyleşmekten kurtaracak, sosyal mühendisliğe dayalı plan ve projesi olan adaylara oy vermeyi teklif ederim. Çevre ve tabiata karşı duyarlı, çevre dostu adayları tercih etmeyi teşvik ederim. Sosyal medya da ahalinin anlayacağı dilden “başın düşerse dara muhtar Selahattin’i ara” diye kendince samimi bir propoganda yöntemi geliştiren, muhtar adayı Selahattin Şimşek gibi saf ve temiz adaylara oy vereceğimizi bilsinler isterim.
İşin latifesi bir yana, köyler, kentler, kasaba ve şehirler devlet imkanlarından hizmet alımını yöneten sınıfın taktir ettiği miktar kadar alırlar. Ve hiç bir yerde eşit ve adil paylaşım tecelli etmez. Eşit ve adil paylaşım istiyorsak, öncelikle siyasi katılımı sağlayarak, birlikte yönetmeye talip olmalıyız. Bu manada seçme ve seçilme haklarımızı, oylarımızı mutlaka kullanmalıyız. Tepkimizi demokratik kurallar içerisinde sandığa yansıtmalıyız. O münasebetle, bugüne kadar olduğundan daha çok siyasi katılım sağlamalıyız. Sandığın diliyle verilen mesajın daha etkili olacağının farkında olarak tavır almalıyız.
Hasılı yaşadığımız çağ, çevrenin, siyasetin, medyanın, hat’ta idraklerin bile kirlendiği bir iklimde yaşamaya mecbur etti insanlığı. Çağımız da soğuk savaş sona erdi, Avrupa Birliği fiilen oluştu, taşlar yerinden oynadı, dengeler değişti. Eğer çağı ve geleceğimizi kurtarmak istiyorsak, öncelikle kirlenmiş idraklerimizi temizleyeceğiz. Ancak o zaman gerçek doğruyu idrak edebiliriz. Aksi halde, bize verilen seçme ve seçilme hakkı oyuncaklarıyla oynayarak, zamanı kaçırmış oluruz. Bu minval üzere, aklı selim ve sağduyunun siyasete hakim olacağına inancımı hiç bir zaman yitirmek istemem. Temennim odur ki; politikacılar ülkelerinin iç ve dış itibarını zedeleyerek, huzursuzluğa sebep olacak tavır ve davranışlardan sakınırlar.
ENPOLİTİK
Şubat 2019