Pasif direniş ve sivil itaatsizlik.
EYT, Emeklilikte yaş haddine takılanların sosyal mecra alanlarında “pasif” direniş şeklinde örgütlenmelerini görünce, daha önceden yazdığım bir konuyu, “sivil itaatsizlik” konusunu güncelleyerek tekrardan yazmak istedim. Çünkü EYT’lilerin şimdilik kırmadan, kırdırmadan, yakıp yıkmadan, insanları sokağa dökmeyen hak arayışlarını ve de örgütlenme modellerini “itaatkar-itaatsizlik” olarak tabir ediyor, sivil itaatsizliğe örnek olsun istiyorum. Önümüzde ki günlerde de hiç bir tahrike kapılmadan, demokrasi dışı taleplere, fitne, fücura fırsat vermeden hak arayışlarını sürdürmelerini tavsiye ediyorum.
Sivil toplum hareketleri anlamında; medya, sermaye ve siyasi egemenlerin baskısı altında duyarsızlaşan toplumsal vicdanı uyararak harekete geçirmenin en etkin yolunun “sivil itaatsizlik” olduğuna inanlardanım. Hemen işin başında belirtmek isterim ki, bizim Gandi Kemal lakaplı siyasetçinin “Adalet yürüyüşünü” sivil itaatsizlik olarak kabul etmeyi uygun bulmam. Neden derseniz? Toplumsal huzursuzluğun kaynağının siyasi aktörler olduğundan hareketle, politikacıların önder olduğu kitlesel hareketleri, sivil insiyatif hareketleri olarak tanımlamayı doğru bulmam. O münasebetle Kemal beyin başlattığı Adalet yürüyüşünü, içerisinde şiddet barındırmadığı halde, sivil insiyatif hereketi olarak görmem. Diğer taraftan Filistinlilerin kendilerinin olmayan bir devlet’ten gördükleri baskı ve zulüme karşı, tekrardan gündeme getirdikleri “intifada” hareketilerini şiddet içerikli olsa dahi, sivil itaatsizlik olarak kabul ederim…
Siyaset ve felsefe tarihinin ilk sivil itaatsizleri arasında Atinalı Sokrates, Condorlu Henri Devid Thoreua, İslam dünyasından Hasan el-Basri ve Ebu Hanife’yi, yakın tarihten Hintli Gandhi’yi bireysel sivil itaatsizler olarak saymak mümkündür. Saydığım bu isimler, “gerçeğe hizmet” yolunda şiddet ve kaba kuvvete başvurmadan bireysel itaatsizlikle başlayan, fakat toplumsal değişimi hedef alan pasif direnişlerle, kendi hayatlarına malolan bir toplumsal değişimi başardılar. Ayrıca bu insanların tercih ettikleri eylem biçimini yasaların kendilerine müsaade ettiği ölçüler içerisinde kırmadan, kırdırmadan itaatkar-itaasizlik olarak’ta tabir ederim. Yine şiddet içermeyen toplumsal eylemleri sadece direnmenin etkili bir aracı olarak değil, aynı zamanda devlet otoritesini kullanan siyasi iktidarı hizaya getirmenin bir yöntemi olarak görürüm.
BM insan Hakları Evrensel Beyannamesinde insanların zulüm ve baskıya maruz bırakılmaması için, insan hak ve hürriyetlerinin korunması, hukukun üstünlüğü ilkesi prensiplerine dayandırılır. Bu manada -eğer çoğulcu ve katılımcı demokratik bir siyasal hayat isteniyorsa? -Temel insan hak ve hürriyetlerini güvenceye alan pozitif hukuk uygulansın deniyorsa? -Hukuk siyasallaşmasın diye bir talebiniz varsa? -Ve yine hukuk devleti idealiyle çelişen durumlarda, kamu düzeni bozulmasın, adalet duygusu zedelenmesin diye bir kaygı taşıyorsak? -Kamusal alanda sosyal adaletin tesisinde yaşanan kırılma ve haksızlıkları gidermek anlamında, şiddete vardırmadan toplumsal yapıya katkılar sağlayan barışçıl bir eylem tarzı olarak, siyasi ve hukuki bir etik anlayışıyla yapılan “pasif direnişler, yani sivil itaatsizlikleri” demokratik ve anayasal bir hak olarak kabul ederim.
Yasaların meşru saydığı hukuk ilkeleri çerçevesinde, pasif bir muhalefet etiği oluşturularak yapılan tepkisel hareketleri neden sivil itaatsizlik olarak tarif ettiğime de kısaca değinmek isterim. Hukuk ve siyasi düşünce tarihinin mihenk taşı olan insanlığın, toplumsal sözleşme temelinde örgütlediği devlet denen aygıtla olan ilişkilerini eşit ve adil düzen üzerinden işlemesini talep eden toplumsal bilinci, sivil itaatsizlik olarak tabir etmenin doğru bir tanım olacağına inanırım. Birey-devlet ilişkilerinde, devletin tebaasını bir kul olarak değil de, yüce ve bağımsız bir güç ve kuvvet olarak görmesini, çağdaşlığın gereği olarak kabul ederim. Bu bağlamda emir/ ferman/ kanun adı altında sunulan yaptırımların adaletsizliğine itiraz eden sivil itaatsizliği demokratik bir hak arama hareketi olarak görürüm. Zira şiddet ve baskılar karşısında gösterilen barışçıl ve pasif direnişlerin, şidete şiddetle karşı koymada olduğundan çok daha sabır, çok daha fedakarlık ve çok daha moral gücü istediğini de ifade etmek isterim.
Sivil itaatsizlik kavramını; toplumsal ve siyasal hayatımızda militan bir tavır ve direniş biçimi olmasına rağmen, şiddete yönelmeden haksızlık ve adaletsizliği gidermeyi hedef alan, isyan ya da devrim gibi bir sistem değişikliği talebi olmayan, barışçıl bir eylem biçimi olduğu için itaatkar bulurum. Haksızlığa uğrayan insanların mağduriyetlerini gidermek anlamında, toplumsal dayanışma adına adalet ve eşitlik ilkeleri esas alınarak yapılan bütün eylemleri, şiddet içermediği müddetçe sivil itaatsizlik olarak adlandırmayı uygun bulurum. Bireysel ve toplumsal davranışları tanzim eden hukukun üstünlüğü ilkesi ve adalet duygusunu salt yaptırımlar olmanın ötesinde, toplumsal dönüşümü sağlayan kıymet ve değerler olarak okurum.
Sonuç olarak; devletlerin sivil itaatsizliği gerektirecek yanlışlara sapmadan, insanları zulüm ve baskıya maruz bırakmadan, temel hak ve hürriyetleri güvenceye alan bir hukuk sistemi ve anayasal hukuk devleti ilkeleriyle insan haklarını korumaya alması gerektiğini hatırlatarak yazımı bitirmek isterim.